Hafif Kokan Et Yenir Mi ?

Emre

New member
Hafif Kokan Et Yenir Mi? — Bir Akşam Yemeğinde Başlayan Hikâye

Selam dostlar,

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim bir hikâye var. Hani bazı anlar vardır ya, basit bir akşam yemeği, sıradan bir sohbet, ama sonra bir şekilde hayatın içindeki en derin anlamlara dokunur… İşte bu da öyle bir hikâye. Belki siz de kendinizden bir parça bulursunuz.

O Akşamın Kokusu

Ayşe, mutfakta tencerelerin kapağını aralarken kaşlarını hafifçe çattı. Burnuna tuhaf bir koku gelmişti. Tavada çevirdiği et, sanki biraz farklı kokuyordu. “Garip…” diye mırıldandı. Bir yandan düşünüyordu: “Acaba bozuldu mu, yoksa bana mı öyle geliyor?”

Tam o sırada içeri, elinde telefonuyla Mehmet girdi. Akşam haberlerine göz atıyor, bir yandan da sofraya oturuyordu. Ayşe’nin yüz ifadesini görünce hemen fark etti.

— “Ne oldu, Ayşe? Bir sorun mu var?”

— “Et biraz… nasıl desem, hafif kokuyor. Emin olamadım.”

Mehmet hemen stratejik moda geçti. Erkeklerin klasik çözüm odaklı hâli.

— “Koklatalım bakalım bana da.” dedi, gayet sakin. Kokladı, omuz silkti.

— “Yenir bu. Sıkıntı yok. Ziyan olmasın, yazık.”

Ayşe’nin içi rahat etmemişti. Çünkü onun derdi sadece mide değil, gönüldü.

— “Ama ya bir şey olursa? Çocuklar da yiyecek. Bir his var içimde, güvenemedim.”

Mehmet ise biraz mantık, biraz da alışkanlıkla konuşuyordu.

— “Bak, o kadar emek verdin. Koku hafifse pişince geçer. Bozuk olsa daha keskin olurdu.”

Koku Değil, Hismiş Aslında

Yemek pişti. Masaya oturdular. Mehmet gayet rahat, hatta keyifle tabağına servis yaptı. Ayşe ise tabakta duran eti süzüyordu.

O anda evin içinde görünmeyen iki dünya vardı: biri akıl, biri his.

Mehmet’in gözünde mesele basitti: “Et pişti mi, evet. Yenebilir mi, evet.”

Ayşe’nin gözünde ise mesele başkaydı: “Bu et bana güven vermiyor. İçimde bir huzursuzluk var.”

O gece Ayşe eti yemedı. Mehmet yedi, çocuklara ise başka bir şey hazırladı.

Sabah olduğunda Mehmet biraz mide bulantısıyla uyandı. Ciddi bir şey değildi ama o küçük mide yanması, Ayşe’nin sezgisine sessiz bir onay gibiydi.

— “Demek haklıymışsın.” dedi gülümseyerek.

— “Ben sadece hissettim.” dedi Ayşe, gözlerini kısıp.

Erkek Mantığı, Kadın Sezgisi

Bu olaydan sonra ikisi uzun uzun konuştular. Ayşe, “Sen hep çözüm arıyorsun, ama bazen mesele çözüm değil, hissedebilmek.” dedi.

Mehmet durdu, düşündü. “Benim için dünya somut, kokuyu ölçerim, tadı denerim. Ama senin için dünya görünmeyeni fark etmek.”

İşte bu fark, bir akşam yemeğinde bile ortaya çıkabiliyordu.

Mehmet stratejikti: veriyi toplar, analiz eder, karar verirdi.

Ayşe empatikti: ortamı, kokuyu, havayı değil, ruhun dengesini sezgileriyle ölçerdi.

Bir etin kokusu, bir insanın iç sesiyle birleştiğinde, hayata dair derin bir anlam taşıyabiliyordu.

Forumdaşlarla Bir Ders: Dinlemek

Hikâyeyi anlatmamın sebebi şu dostlar: bazen bir “hafif koku”, hayatın içindeki büyük sinyallerden biridir.

Kimi zaman bir ilişkide, kimi zaman bir işte, kimi zaman bir dostlukta… “Hafif kokuyor” dediğimiz o an, bir şeylerin bozulmaya başladığını anlatır.

Ama işte, biz erkekler çoğu zaman stratejiyle yaklaşırız:

“Henüz kötüleşmedi, idare eder.”

Kadınlar ise duyguyla yaklaşır:

“İçimde bir his var, bir şeyler yolunda değil.”

Belki de hakikat, bu iki dünyanın kesiştiği yerdedir.

Kokudan Öte: Güven

O günden sonra Mehmet, Ayşe’nin “hafif kokuyor” dediği her durumda durdu, düşündü.

Bir gün arabada, bir iş arkadaşına duyduğu güvensizliği dile getirdi Ayşe. “Bilmem neden, ama içim ısınmadı ona.” dedi.

Mehmet, “Yine hislerinle mi konuşuyorsun?” diye takıldı.

Ayşe gülümsedi: “O hisler beni hiç yarı yolda bırakmadı.”

Aylar sonra o iş arkadaşı, şirkette karışıklıklara neden olduğunda Mehmet derin bir nefes aldı. “Demek koku oymuş…” dedi içinden.

Bazı kokular buruna değil, ruha gelir.

Bazı uyarılar sesle değil, sezgiyle fısıldanır.

Peki Hafif Kokan Et Yenir mi?

Bu sorunun cevabı, belki de sadece mideyle değil, kalple verilmelidir.

Eğer bir şey “hafif kokuyorsa”, yani içimize sinmiyorsa, o şey sadece et değildir. Bazen bir karar, bir insan, bir yol, bir söz de “hafif kokar.”

Mehmet o günden sonra öğrendi:

“Bir şeyin kokusuna değil, Ayşe’nin sessizliğine kulak ver.”

Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?

Sizce de bazen “hafif kokan et” aslında hayatın uyarı sinyali değil midir?

Bir karar verirken içimizdeki o küçük huzursuzluk sesini dinlemek mi gerekir, yoksa mantığa mı güvenmek?

Belki de asıl mesele, birinin sezgisiyle diğerinin aklını dengeleyebilmektir.

Benim hikâyem böyleydi… Şimdi sıra sizde, sizin “hafif kokan et” hikâyeniz neydi?
 
Üst