Neden yurt dışına gitmeliyiz ?

Emir

New member
[color=]Neden Yurt Dışına Gitmeliyiz? Bir Hikâyenin İçinde Saklı Cevaplar[/color]

Selam sevgili forumdaşlar,

Bugün sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Ne bir gezi yazısı bu, ne de kuru bir analiz. Sadece kalbinde büyük bir “gitmek” sesi taşıyan bir kadının ve aklında sürekli “kalmak da bir stratejidir” diyen bir adamın hikâyesi… Belki hepimizden biraz taşıyorlar. Belki de bu hikâyede, “neden yurt dışına gitmeliyiz” sorusunun yanıtını birlikte bulacağız.

---

[color=]Bir Akşamüstü Kararı[/color]

Elif ve Mert.

İkisi de aynı şehirde doğmuş, aynı üniversitede okumuş, hayatın karmaşasında yolları bir gün aynı masada kesişmiş iki genç.

Elif grafik tasarımcıydı; hayal gücüyle yaşayan, insan hikâyelerine inanan, empatisi yüksek bir kadın. Mert ise mühendis; düzeni, planı, sonucu seven bir akıl insanı.

Bir akşamüstü deniz kenarında otururken, Elif birden sordu:

> “Sence burada kalmak bize bir gelecek mi veriyor, yoksa bizi yavaşça tüketiyor mu?”

Mert susmuştu. Cevap aramak yerine hesap yapar gibi uzaklara bakıyordu.

O an Elif fark etti — onun gitme isteği kalptendi, Mert’in gitme ihtiyacı akıldandı.

---

[color=]Gitmenin Kökleri: Umut mu, Kaçış mı?[/color]

Elif için gitmek, yeni bir hayatın ihtimaliydi.

Artık hayal ettiği gibi yaratabileceği, yargılanmadan düşünebileceği bir dünyaya özlemdi.

İnsanların farklı olmanın normal, başarısız olmanın da geçici olduğunu bildiği bir yerdi onun hayali.

Mert içinse gitmek bir stratejiydi.

Ona göre ülkede ekonomik sistem çökmeye başlamış, fırsat eşitsizliği derinleşmişti.

> “Gitmek duygusal değil Elif,” diyordu, “bu bir plan. Hayatta kalma planı.”

İki farklı neden, tek yön.

Biri kalbiyle, biri aklıyla aynı uçak biletine baktılar.

---

[color=]Bir Ülkenin Çocukları: Kalmak mı, Gitmek mi?[/color]

O yıl arkadaş çevrelerinde herkes aynı konuyu konuşuyordu:

Gitmek.

Kimisi Kanada’ya göç planı yapıyor, kimisi Avrupa’da yüksek lisans arıyordu.

Ama aralarında kalanlar da vardı. “Gitmek kaçmak mı?” diye soranlar.

Elif bu soruya duygusal yaklaşıyordu:

> “Kaçmak değil bu, nefes almak. Boğulduğun yerden çıkmak için yüzüyorsun sadece.”

Mert ise daha sistematikti:

> “Burası bize yatırım yapmıyor, biz neden kalalım? İnsan kaynak değil, potansiyeldir.”

Birlikte yürüdükleri bu yol, sadece coğrafya değişikliği değil, zihinsel bir devrim gibiydi.

Bir toplumun gençleri artık sadece “daha iyi maaş” değil, “daha iyi bir yaşam kalitesi” arıyordu.

---

[color=]Elif’in Hikâyesi: Empatiyle Kurulan Hayaller[/color]

Elif, duygularıyla düşünen bir insandı.

Gitmek onun için sadece bireysel bir kurtuluş değil, insanlıkla yeniden bağ kurma arzusuydu.

“Burada herkes yorgun,” diyordu. “Kimse birbirine gülümsemiyor. Gitmek, yeniden gülümseyebilme ihtimali.”

Küçük bir hikâye anlatırdı hep:

Bir gün metroda yaşlı bir kadın düşmüştü. Elif yardım etmek istemişti ama etrafındakiler sadece bakmıştı.

O gün karar vermişti: “Empati yitmişse, umut da yiter.”

Belki başka bir yerde, empati yeniden filizlenebilirdi.

Onun için yurt dışı, bir insanlık laboratuvarıydı.

Kültürlerin karıştığı, kimsenin kimseye üstün olmadığı, çeşitliliğin utanç değil zenginlik sayıldığı bir dünya…

Ve Elif, o dünyanın parçası olmayı bir hak değil, bir görev gibi görüyordu.

---

[color=]Mert’in Hikâyesi: Akılla Kurulan Gelecek[/color]

Mert’in dünyası ise veriler, olasılıklar, analizlerle doluydu.

Yurt dışına gitmek onun için “duygusal bir kaçış” değil, stratejik bir hamleydi.

“Bir ülke, gençlerine yatırım yapmıyorsa,” diyordu, “gençler de yatırım yaptıkları yere gider.”

Mert’in babası emekli bir öğretmendi.

Yıllarca çalışmış ama emeğinin karşılığını tam alamamıştı.

> “Babama bakıyorum, 30 yıl çalıştı, hâlâ huzurlu değil. Ben aynı sonu istemiyorum,” demişti bir akşam.

O yüzden gitmek, onun için hesaplanmış bir özgürlüktü.

Mert biliyordu ki, başka bir ülkede emek daha fazla değer görebilir, sistem daha öngörülebilirdi.

Yani gitmek, sadece “kurtulmak” değil, geleceğini planlamak anlamına geliyordu.

---

[color=]Birlikte Çizilen Yol: Aşk, Umut ve Gerçeklik[/color]

Bir gece uzun uzun konuştular.

Elif duygularını anlattı, Mert planlarını.

Bir noktada fark ettiler ki, ikisinin de aradığı şey aynıydı:

Değer görmek.

Biri insan olarak, diğeri birey olarak…

Birlikte gitmeye karar verdiler.

Ama bu karar ne romantik bir kaçıştı ne de bir fedakârlık.

Bu karar, kendilerini yeniden bulma kararıydı.

O uçakta yan yana otururken Elif elini Mert’in eline koydu:

> “Sen akılla gittin, ben kalple. Ama ikimiz de bir gelecek için gidiyoruz.”

---

[color=]Yurt Dışına Gitmek: Bir Zorunluluk Değil, Bir Hatırlayış[/color]

Yurt dışına gitmek sadece pasaport damgası değil.

Bazen bir ülkede unuttuğun insanlığını, başka bir ülkede yeniden bulmak demek.

Elif ve Mert’in hikâyesi, aslında hepimizin içindeki o ikili sesi temsil ediyor:

Kalmak isteyen yanımızla, gitmek zorunda kalan yanımızın mücadelesi.

Gitmek, sadece daha fazla para ya da konfor değil; kendini yeniden tanımlama cesareti.

Farklı kültürlerle bir araya gelip kendi sınırlarını aşma denemesi.

Ve belki de en önemlisi, bir gün geri dönersen daha bilinçli, daha güçlü, daha empatik biri olarak dönme ihtimali.

---

[color=]Peki Forumdaşlar, Siz Ne Düşünüyorsunuz?[/color]

- Gitmek sizce kaçış mı, yoksa bir yeniden doğuş mu?

- Kalanlar kaybeder mi, gidenler kazanır mı?

- Empatiyle mi gitmek gerek, yoksa stratejiyle mi?

- Siz olsaydınız Elif gibi kalbinizi mi, yoksa Mert gibi aklınızı mı dinlerdiniz?

Yazının sonunda değiliz aslında, sadece başka bir başlangıcın eşiğindeyiz.

Çünkü “neden yurt dışına gitmeliyiz” sorusu belki de bir ülkeden değil, kendimizden yola çıkma hikâyesidir.
 
Üst