Nevruzda ne yenir ?

Bengu

New member
Nevruz’da Ne Yenir? Bir Sofranın Hikâyesi Üzerinden Toplumsal Bir Bahar

Geçen yılın Mart ayıydı. Bahar rüzgârı köyün dar sokaklarına karışıyor, toprak yeni filizlerin kokusunu taşıyordu. O sabah babaannem bana döndü ve “Evlat,” dedi, “Nevruz geliyor, ne pişireceğimizi sen seç.”

O an durdum. Çünkü Nevruz bizim evde sadece bir yemek günü değildi; geçmişle bugünün, kadınla erkeğin, akılla duygunun bir araya geldiği o kutsal sofraydı. O gün “Nevruz’da ne yenir?” sorusunun sadece yemekle ilgili olmadığını anladım. Bu, insanların, doğanın ve inancın birlikte yeniden doğuşuydu.

Baharın Eşiğinde Bir Aile: Zeynep Ana ve Ali Usta

Köyde herkesin tanıdığı iki isim vardı: Zeynep Ana ve Ali Usta.

Zeynep Ana, köyün kalbi gibiydi. Kim üzülse onun kapısını çalardı. Eli lezzetli, dili tatlıydı.

Ali Usta ise köyün aklıydı. Elinde metre, gözünde plan; neyi nereye kuracağını bilirdi. “Sorun çözülür ama dağınık akılla değil,” derdi hep.

Nevruz haftası yaklaştığında köy meydanında bir toplantı yapıldı. Bu yıl büyük bir kutlama düzenlenecek, herkes kendi yemeğini getirecekti. Fakat bir sorun vardı: “Nevruz’da ne pişirileceği” konusunda herkes farklı düşünüyor, kimse diğerinin fikrini kabul etmiyordu.

Kimisi “semene” derdi, kimisi “keşkek”, kimisi de “pilav ve et olmadan Nevruz olmaz” diye diretirdi. Zeynep Ana gülümseyerek söze karıştı:

“Her yemeğin bir hikmeti var evlatlar. Belki de Nevruz’un anlamı budur — herkesin tadını bir sofraya koymak.”

Ali Usta ise hemen bir çözüm planı çizdi:

“Her ev bir ‘nevi’ yemek yapsın, meydanda hepsini birleştirelim. Sofra büyük olsun, herkesin emeği orada buluşsun.”

Birlik Sofrası: Kadınların Empatisi, Erkeklerin Stratejisi

Hazırlıklar başladı. Kadınlar bir yandan hamur yoğuruyor, bir yandan birbirine hikâyeler anlatıyordu.

“Semene kaynarken sabır dile,” dedi Zeynep Ana, “çünkü o yeşil su sadece buğdaydan değil, umuttan doğar.”

Kızlar tencereleri karıştırıyor, yaşlı kadınlar dualar okuyordu. Herkesin dokunuşu farklıydı ama amaç aynıydı: bereket.

Erkeklerse meydanda hazırlık yapıyordu.

Ali Usta köy gençlerine görev dağıttı:

“Sen ateşi hazırla, sen suyu taşı, sen sofrayı düzenle. Her şeyin bir sırası var. Bu kutlama da tıpkı hayat gibi; akılla kalp birleşmezse eksik kalır.”

O gün, kadınların empatisiyle erkeklerin stratejisi aynı sofrada buluştu. Biri el emeğiyle, diğeri plan gücüyle katkı sundu.

Nevruz Sofrasında Hikâyeler

Nevruz sabahı güneş doğduğunda köy meydanı rengârenk bir tablo gibiydi.

Ortada büyük bir masa, etrafında yüzlerce tabak…

Kimi yerde semene, kimi yerde keşkek, kimi yerde baharatlı pilav, kimi yerde ballı çörek.

Ama asıl güzellik, o sofrada oturan insanların gözlerindeydi.

Ali Usta sofrayı görünce “Her bir tabak bir hayat gibi,” dedi.

Zeynep Ana ise ona dönüp “Ve her hayat bir diğerine karıştığında anlam bulur,” diye cevap verdi.

Kadınlar sofraya yemek bırakırken dualar etti:

“Bu yıl da bereketli geçsin.”

Erkekler o duaları dinlerken, sessizce plan yaptı:

“Bu toprakları sulayalım, bu düzeni koruyalım.”

Nevruz’da ne yenir sorusu, o gün bir cevaptan fazlasıydı. Çünkü sofradaki her yemek bir hikâyeyi taşıyordu.

Semene, sabrın simgesiydi.

Keşkek, dayanışmanın.

Ballı çörek, hayatın tatlı tarafını hatırlatıyordu.

Ve pilav… o, birliğin sembolüydü; çünkü her tanesi ayrı olsa da hepsi aynı tencerede birleşiyordu.

Bir Çocuğun Gözünden Nevruz

Köyün en küçüklerinden Elif, o günü hiç unutmadı.

Sofrada herkes konuşurken o sessizce etrafa baktı. Kadınların birbirine dokunarak güç verdiğini, erkeklerin birbirini yönlendirdiğini gördü.

Bir ara babasına sordu:

“Baba, neden bu kadar farklı yemek var?”

Babası gülümsedi:

“Çünkü kızım, Nevruz farklı tatların bir araya gelip tek bir bahar oluşturduğu gündür.”

Elif o gün anladı ki, Nevruz sadece doğanın değil, insanların da yeniden doğuşuydu.

Yemeğin Ardındaki Düşünce

Kutlamanın sonunda herkes bir araya geldi. Zeynep Ana ayağa kalktı:

“Evlatlar, Nevruz’da ne yenir diye sordunuz ya... Asıl yenmesi gereken şey kin değil, öfke değil. Biz bugün sevgiyi pişirdik, empatiyle yoğurduk, birlik içinde sunduk.”

Ali Usta söze devam etti:

“Ve biz o sevgiyi boşa harcamadık. Her adımı planladık, herkesin emeğini kattık. Çünkü bir toplum sadece duyguyla değil, akılla da ayakta kalır.”

O an kalabalık sustu. Gözlerde hem huzur hem farkındalık vardı. Çünkü herkes biliyordu: Nevruz, sadece bir kutlama değil; kadınla erkeğin, akılla kalbin el ele verdiği bir yenilenmeydi.

Forumun Yansıması: Her Sofra Nevruz Olabilir

Bu hikâyeyi paylaşırken fark ettim ki, hepimiz kendi hayatımızda bir “Nevruz sofrası” kuruyoruz. Kimi zaman iş yerinde, kimi zaman evde, kimi zaman dost meclisinde.

Bir taraf stratejik, diğer taraf empatik davranıyor. Biri çözüm buluyor, diğeri yüreklendiriyor.

Ve her defasında yeniden doğuyoruz.

Nevruz’da ne yenir diye soran herkese şunu söylemek isterim:

Nevruz’da yenilen şey, sadece yemek değildir.

Nevruz’da yenilen, kırgınlıktır.

Nevruz’da pişen, umuttur.

Nevruz’da sunulan, insanın kendisidir.

Her kaşıkta bir hikâye, her lokmada bir birlik saklıdır.

Ve belki de asıl soru artık şudur:

Bu yıl kendi sofranda hangi “baharı” pişireceksin?
 
Üst